top of page

Ben... Ben... Ben...

BEN... BEN... BEN...


"Whether I'm right or whether I'm wrong

Whether I find a place in this world or never belong

I gotta be me, I've gotta be me

What else can I be but what I am


Ne de güzel yüzüyordum... Ama hava kapadı.

Sudan çıkıp kendimi ve günümü karaya bağladım.

Her şey karada, aklım suda, düşündüm; yüze yüze nereye geldim ve şimdi neredeyim? Bunca yıldır kulaçladığım rotanın hangi millerinde kendimdeydim? Nerelerinde, neler değiştirdi beni? Kendimdeyken atlattığım dev dalgalar mı acaba beni bugün dik tutan, yoksa kendimde değilken kapıldığım akıntılar mı şu ân beni etrafa ürkek gözlerle baktıran?

Neresi burası ve kim buranın bekçisi? Gelsin! Söyleyeceklerim var.


I want to live, not merely survive

And I won't give up this dream

Of life that keeps me alive

I gotta be me, I gotta be me

The dream that I see makes me what I am


Çıktığım adalarda kimi zamanlar; ağzımdan çıkanlara kesilen nefesler, yazdılar konuştuklarımı bir kenara ve uzun uzun baktılar bana. Unutmamak için olsa gerek. Beraber küllenemesek de, şimdi, bu kadar uzakta, kaçının aklındayım acaba?

Hakkımda konuşulanlar, mesafe kurmayı öğretti bana. Boş alanlar yaratmayı, keskinleşmeyi ve ölçülürken gülümsemeyi… Ve çoğu zaman, gülümseyerek karıştım bâzı akıllara.

Yıllar-yollar çok çabuk geçti ama geçen zaman içinde kan grubum hiç değişmedi. Ben ve terbiyem, geceleri huzurla uyuduk, kalabalıkların gözlerinden uzak tenha sularda, başbaşa. O mışıl uykuların, kimi rüyaları yazıldı sadece bu deftere. Ve defter eskidikçe, ve mevsimler tekrarladıkça, ve kayıplar kazançların arasında, gelenler de gidenlerin izlerinde kayboldukça değişmeye başladı sudaki suretlerimiz.

Geçmişimdeki bana benzerliğim ve benzemezliğim... 'Sadece' bugünkü benzersizliğim... Yarınları benzetme isteğim... İşte, sonunda hepsiyle, tamamen boşaldık hayatın içine!


That far-away prize, a world of success

Is waiting for me if I heed the call

I won't settle down, won't settle for less

As long as there's a chance that I can have it all


Hayat, çok önce almıştı bizi içine.

Deniz kokulu, yosun kokulu, altı laci, üstü mavi dünyada, dalga dalga geçen günler ve dalgakıran geceler büyüttü beni. Bu yüzden; sular iyi bilir benim küçüklüğümü.

Çimen kokulu, tütün kokulu, temeli toprak, gerdanı ağaçlı dünyada, efil efil esen rüzgârlar ve rüzgârkıran 'garip' olaylar büyüttü beni. Bu yüzden; tatlı rüzgârlar bilir gençliğimi.

Yaşaması ustalık gerektiren bu hayatta, körkütük düşler ve güzel düşleri kıskanan düşkıran kâbuslar büyüttü beni. Rüyalarımı büyüttüm, büyüttüğüm rüyalarla büyüdüm, kâbusları yendim. Bu yüzden, kâbuslardan çok, rüyalar bilir beni.

Şimdi ise uyuması ustalık gerektiren uykuların rüyalarındayım artık. Eskisi gibi değil hiçbir şey. Hayat artık başka bir rüya.


I'll go it alone, that's how it must be

I can't be right for somebody else

If I'm not right for me

I gotta be free, I've gotta be free

Daring to try, to do it or die

I've gotta be me


Ben... Ben... Ben...

Aynada kendini ebelemeye çalışan...

Oysa; eskiden, küçükken, havalı çocuklardık hepimiz. Sonra büyüdük ve dağıldı havalarımız.

Ama her şeye rağmen; hayat hâlâ, yaşadıkça, 'ısrarcı' olunması gereken bir rüya.

Evet, sofradan kalkan ilk tabak olmak... iyidir bâzân ama bâzân da sonunu görmek... iyidir hepsinden.

Yaşadıklarım benimdir, yaşattıklarımsa... bu dipsiz döngüdeki küçük izim.


I'll go it alone, that's how it must be

I can't be right for somebody else

If I'm not right for me

I gotta be free, I just gotta be free

Daring to try, to do it or die

I gotta be me!"*


*I've Got to Be Me-Sammy Davis Jr.(1968)

© 2024 by Cüneyt ANGIN.
bottom of page