
Pek Ciddi Saat
PEK CİDDî SAAT
“Şimdi dünyada nerede biri ağlıyorsa
Sebepsiz, dünyada, ağlıyorsa
Bana ağlıyor.
Seven bir kadın, arıza yapmış. Sevdası çalışmıyor. Ağlıyor.
Akıllı bir kadın aslında. Ama...
Nedenini çakamıyor ve çözemiyor sorunu işte.
Kızıyor. Ağlıyor. İnliyor. Bekliyor.
Ve beklenen ilk yardım gelmiyor.
Olabilir.
Sebep hem ‘o’ hem de ‘bu’ olabilir.
Çok da önemli değil.
Peki ya çözüm?..
Çözüm için; ılık suda yeni yıkanmış, aklanmış, paklanmış, temiz akıl kullanılmalı.
Zira dünya çok kalabalık, insanoğlu çok yalnız. Ve seviler selvilenmiyor umarsız.
Bu ağlayan, şu, eteği sıyrılmış kadın olmalı. Hoş kadın.
Hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Neye, niye?
Çalışmayan sevdasına mı, eteğini sıyırana mı ağlıyor? Yoksa yoksa “kadın burada kalsın!” diyen bana mı?
Aslında; belki de burada kalıp kadınla ağlamalı. Ve sonunda, barış için güvercinler uçurmalı.
Şimdi gecede nerede biri gülüyorsa
Sebepsiz, gecede, gülüyorsa
Bana gülüyor.
Umar beyinde... Beyin kalpte... Kalp atakta... Olabilir.
Az önce süzüle süzüle dudağının kenarına kadar gelen tuzlu sıvı, dil marifetiyle geri dönüştürülebilir.
Tüm çevreci pembelikler incilenebilir.
Göz yaşları tebessüme, tebessümlenen dudaklar öpüşken bir gül kırmızısına dönüşebilir.
Öpmek lâzım. Hoş görmek lâzım.
Hayır, erken değil o kadar.
Yanılmamalı. Hoşgörü yaş’a bırakılmamalı. Her daim baş’ta saklanmalı.
Devingen, dönüşken, öpüşken geceler çok aramaz ki sabahını. Ağlarken birden gülümserler, gülümserler ve savarlar sıralarını.
Şimdi; gece gibi gülen de bu kadın olmalı. Hoş kadındı, hâla hoş.
Hıçkıra hıçkıra gülüyor. Neye, niye?
Kim(di) bu kadın?
Yoksa, vurgun yemiş küçük balığın süslü hemşiresi midir bu güzel kadın? Yorgun-argın ve belki, balık kadar şaşkın.
Hoş tutarsam, her kadın gibi, bu koşulda dahi gülümser mi? Daha ileri gidersem, dans da eder mi? Ya peki, bu kadına bakmam; kadının baktığı balığa da iyi gelecek midir sonuçta?
Şimdi dünyada nerede biri yürüyorsa
Sebepsiz, dünyada, yürüyorsa
Bana gidiyor.
Toparlandığında, karşılığını arayan bir çift baldırla düşüyor yola kadın. Yükleniyor öznesine. Belki de... Beni arıyor. Bana arıyor. Bana gidiyor. Beni gidiyor. Sevdasız. Uysal ve paytak. Adımlar. Atıyor. Ve atıyor.
Olabilir.
Bana giden yolda:
Parkta su satan küçük bir çocuğun azmi var, caddenin öteki yakasında. Bakma. Sap sağa! Sağda; sap ve sağ bir askerin çarşı izni... İşte tam da o karşıdaki ağaçların arasında. Ezan sesleri ağaçların devamında, dallardaki yapraklarda, suskun boşluklarda. Yitirişlerin o boktan kokusu var, başta şubat, yılın o ve on iki ayında. Tekrar sağ! Rakıyla tanıştırılan ölü balıklar, sağ boyu kurulan her sofrada. Ve güzel şaraplara kanlanmış, böğrüne döşek serilen sımsıkı geceler... Sımsıkı kadınlar. Sıkıcı olma. Geri dön! Tennefüs zilleri, iki buçuk sokak beride. Ahmet Vefik. Hem de paşa. Hapşurmasan da çok yaşa! Patavatsız yalnızlıklar büyüdüğüm evde, büyük ev daha da geride. Sol yap! Yavaş yavaş. Ağır ağır. Geri geri. Şimdi düz düz. İlerle azıcık. Tamam. Haddini bırak şuracığa. Selam dur artık eriştiğin tüm güzelliklere.
Bu yolu yürüyen de o kadın olmalı. Hoş kadın. Peki, kadın gerçekten bana mı gidiyor? Eğer öyleyse... Sebep ben olmalıyım mutlaka. Ama yine de sebep olarak varsayılmıyorsam... kötü işte!
Yapacak daha iyi ne var ki?.. Beni giden bir yol var işte önünde.
Güçlü kadınsa, yürüsün tabii.
Şimdi dünyada nerede biri ölüyorsa
Sebepsiz, dünyada, ölüyorsa
Bana bakıyor.”*
Gün geliyor. Günü gelen ölüyor.
Uçuk mavi çarşafların detaysızlığında.
Birisi. Güzel, akıllı ve güçlü birisi. Sebepsiz. Gözlerini kapatıyor. Sözlerini susuyor. Ölüyor, zamanın zamanlıktan çıktığı bir ân’da.
Birisi. Güçlü, güzel ve akıllı. Burada. Can veriyor. Kimse almıyor. Oysa can cana ne kadar muhtaç bu hayatta.
Ama yine her şey mümkün aynı hayatta.
Bu da olabiliyor.
Olmayabilse.
Keşke!
Ama işte...
O ân geliyor. Sevdiklerini unutuyor. Nefesini tutuyor. Renkler yitiyor. Susuzluk bitiyor. Aşk gidiyor.
Artık ne güç! Ne akıl! Ne güzellik!.. Hepsi bitiyor.
Burada, az ötede, birisi ölüyor.
Sebepli sebepsiz.
Aynı ya da ayrı.
Sadece.
Ve sadece. Ve sadece.
Sebep(siz) olmayın sakın!
18.12.2002/Ankara
*Rainer Maria Rilke